Kent sustu. Ve kentin suskunluğundan arta kalan tek yalnızlık, sana dalgın gülüşlerimde unutulan serkeş ölümler oldu.
Aşk, sürgünlüğünde son memleketim. Bir deprem sezgisiyle kalbimin zarına dokunan uçurum bakışların sınırsızlığa sınır kapısı. Sonsuzluğa cismin var. Bir adım daha atarsam gözlerime sonrası büsbütün kimliksizlik. Sonrası körkütük hayatsızlık. Hayat/sızım…
Gözleri kör ağlayışlarıma güç yetiremezsin, vurmadan denizleri. Bilirsin, denizler yanmadan ölmez martılar. Bu ses düşmeden benden, kırılmam ki ben. Ey Aşk! Kendime acısam, susmazdım iki uzun çizgi arası öykülerde. Şimdi gidip sözcükleri kusmalıyım gökyüzünün bir köşesinde sinsice.
Yüzümden, eşiğinden atladım kendimin. Uykusuzluğuma mazerettir gözlerin. Kefalettir ateşim bana. Kışkırtılmıştır hasret ki; hasretinden yitirir varlığını. Adreslerim senden öteye gitmez sevdiğim. Aklımdasın. En çokta aklımın çıldırışında. Gamzenin delirtmesiyle düştüm saçlarına. Saçların deliliğime delil. Satır aralarında başkaldırmadık mı buzullarına hayatın? Kesik kesik susarken kaygısız üşümelerde, içimizin aleviyle dağlamadık mı kallavi yaraları? Bıkmadın mı paramparça aynaları kucaklamaktan hala? Soluğunun ezberine yüklediğim anlam aşkın son tarifiydi. Adına vurduğum anlam kadardı beni susuşum. Ve ben beni bilmiyorum yine.
Bu kent bensiz ölürdü, sensizken öldü. Bilir misin sevdiğim, hiçkimse kendini ölüşünü saklayamaz kendinden. Aşinasındır bu doyumsuz acıya. Ama ben hayatın arka bahçesinde ölmedim hiç. Dudağının kenarında rastladım cesedime. Sahi son nefesimi gülüşünde vermiştim değil mi? Elimi, eteğimi çekmedim çöl suretimden. Fakat aşk, peçesi yırtılan şarkılarda kaldı yaban çocukları için dünyanın. Bizden uzakta, ´biz´ kadar uzaklıktaki şarkılarda kaldı.
Zelilim. Boğulmak üzere rüyalarım. Kırıldı intiharın kum saati. Doğurgan acılarda kustum uzak ülkelerin ışıklı şenliklerini. Oysa hudut çizilemez gülüşünün aydınlığına. Ziyan kahkahaların bastırdığı bir tebessüm bayağılığı değildir aşk. Ayrılık dipnot düşülür mü iyimser ömürlere? Aşk hasrete ağlamadan susmayı beceremez mi ve yürek özleme sürgün müdür her aşk seferinden sonra? Bitmişliğime ve yetimliğime emanetçi sözcüklerle dokunup susuyorum tebessümle yaşadığım ne varsa. Bir ucundan hala bağırdığım suskunluğum, intiharzede kelimelere önsözüm. Bu haykıran dilsizlikle tam göbeğine düştüğüm yenilgi çığlıkları katleder beni. Ey acı! Aşkın yüzsüz darağacı… Durma! Yık sesindeki karabasan susmaları. Al cinayetlerini ellerimden. Yanacak parmaklarım.
Ey Aşk! Aşk yalnızlıkla başlar. Var mıdır aşka en yakın, elleri bağlı tek başınalıktan başka? Daha büyük ve daha görkemli yalnızlık için sana geldim. Ve ölüm başladı yasadışı hüzünlerin bittiği yerde. Hasat mevsimi geçti mi yorgun hayallerinin? Kabuk bağlar mı kanamasından ´´biz´´ arta kalan satılık kimsesizlik? Sevdiğim! Haraca bağlandı feryatlarım arkası denize çıkan -çıkmaz- karanlık sokaklarda. Şimdi gelirsen bir gül yaprağı katilim olur, cinayetin gözlerinde ölür.
Dizlerim düştü dermandan. Hadi sustur sensizlik sayıklamalarımı. Yoksa aşk kalbimde cana batacak. Ey Aşk! Uçurum kenarı dudağın. Düşsem uçurum çiçeği: Gözlerin… Uçurum boylamında bütün gelişlerim. Sussam dilimde tutuşur teneffüssüz cinnetler. Konuşsam, susuş olur hüseyni makamındaki küflü cümleler. Ey Aşk! Gitsem kendime açılmayan kapıların önünde bulurum bütün yolları. Yollar ki, sende biter sende başlarken. Sancısı bana aç ateş sende büyür. Ey akla ziyan gülüş! Aşkın harfsizliğinde boğulsun kiralık kalpler, bilmiyorsa aşk kalp götürmez güzelliğini.
Gölgesiz hayatlara uzatıp da ömrümü tedirgin ve terli bir çaresizliğe ezber etme adımı. Dibe çeker beni bu pesimist gölgesizlik. İtalik lahitlere gömme adı saklı ummanlarımı. Kan gövdeyi götürmesin benden. Sevdiğim korkusuzluğuma puslu korkular ekti aranan adamlar. Şimdi kayıyorum sonsuz soluksuzluğa. Son sözüm ve son hüznüm sana. Bu gece kendine ayılamayan geceye astığım Rüzgarlığımla haykırıyorum altı harflik susuşunu aşka.
Adım başı karanlık. Adın başı aydınlık…