Bir Buse
Onu bir parkta salıncak sırası bekleyen bir kız çocuğu olarak tanıdım.
Cebinde bir umut hayallerinin rüzgarla dans etmesini bekler bi haldeydi.
Düşünceleri gözlerinden bulutları çalmış, yüzünü örten saçları siyah beyaz bir film karesinde bir buse olarak kalmıştı.
Hayatın anlamsız tavıralarına karşı güçlü olduğunu gösteren bakışları ve yaşadıklarını yüreğine usulca gömen bir çaresiz gibiydi.
Ağlamak iki türlü diyordu hayat; ya ölenin ardından yada çaresizliğinden.
O içinde öldürdüklerini çaresizliğin kefenine sarmalamış ağlamaları yağmurlara duaların vekalatiyle bahşetmiş biriydi. O gelip geçen yılların arasında bir çocuk olarak kalmış ve büyümeyi kabullenememiş bir büyüktü.
Güçlü, azimli, kararlı, duygusal, kırılgan…
kimbilir hangi yollarda çıkmaz hayaller sakladı da karanlık dünya bu denle gülümseyişlerine haciz koymuştu.
Sustu bir an, gökyüzüne baktı; Yağmur yağıyor dedi sessizce, yağan toprağın kokusuydu, gözlerini kapayıp öylece düşünmeye başladı.
Kimse beni ben kadar anlamayacak belki ama Tanrım biraz daha sabır diliyorum senden dedi ve dizleri üstüne çömelip kaybettikleri adına verdiği kayıp ilanları bir bir yaktı sessizce.
Bir ressamın fırçasından dökülen hayatın renksiz yanı gibiydi tüm renklerin birleşip renksizliği kurduğu bir dünya.
Şiirlerin adına yazılmasında geç kalınmışlık ve ilhamın adı ile özdeşleştiği yürekleri öpen bir buseydi.
Belki de bana bu denle huzur veren tek gerçekti ki hayata bakan gözlerim bir perde ile aralanmış ve çaresizliğin içinde çare olarak parlayan gözlerde yazan koca bir anlam vardı.
Yitip gidenler, gelenlerden üstün değiller…
Aslında gözleri çocukken kaybettiğim meşelerimi hatırlatırdı bana, ona baktıkça hiçbir şey hissetmeyen duygularım çocukluğuma götürürdü beni, ellerim cebimde uçurumun kıyısında izlediğim hayattı onun adı.
O bir parkta düşüncelerini sallandırmak için sıra bekleyen küçük bir kız çocuğuydu.
Tanrının yarattığı bir eserdi.
Ve bu eser hayat sahnemde en üst yerde çakılı kalmıştı.
Bir yer var diyordu oraya gideceğim bir gün, kendimden öteye, içimde bir yerler var.
Susuyordu.
Gözlerinde sakladığı zamanın acımasız yanını ve bir yanından akıp giden tik taklar an gelip çıldırmasına sebep oluyordu. Kurbağayı bir buse ile prense çeviren masal kahramanı gibiydi.
Kimselerin okumadığı, okuduğu anlarda bile korkup yarıda bıraktıkları.
O tanrının yarattığı bir buseydi.
Yüreklerden öpenlerin nesli tükendiği hayat parkında düşlerini sallandırmak için sıra bekleyen küçük bir kız çocuğu o.
Neredesin diye zamanı sorguladığım küçük çocuk. Sessiz, narin, güçlü, kendinden büyük…