Yilmaz Erdogan aslinda komik degil..
Yılmaz
Erdoğan'a gazeteci İsmail Uğur Ertuğ'un verdiği cevabı mümkün olduğunca forward
edelim. Bu demokrat geçinen lümpen-soysuz-şerefsiz herifin sesi kısılsın artık.
Vatanını, milletini gerçekten seven, kökeni ne olursa olsun bu topraklarda
yaşamaktan mutlu olan ve bundan gurur duyan Türk Vatandaşının, bu adamın ve
ailesinin (Gülben dahil) kitap, sinema, gösteri, konser, tiyatro vb. sanat adı
altında yaptıkları adı ne olursa olsun her türlü etkinliği boykot etmesi
gerekir. Bu aileye giden her bir kuruş, Mehmetçiğe kurşun olarak geri
dönmektedir. Bunu sakın unutmayın...
Yılmaz Erdoğan
duvara tosladı!..
Okuyun
ve 10 değil 1000 kişiye yollayın bu bir vatan borcu. Sizlerden ricam, saçma
sapan mailleri 10 kişiye yollamak yerine bu maili herkese iletin. Her filminde,
her şiirinde TSK'ya dokundurmadan rahat etmeyen Yılmaz Erdoğan bu kez duvara
tosladı. 'Mektup' adı altında
yazdığı uzun yazıda, resmen çocuk katili bölücü teröristlerle Mehmetçiği bir
kefeye koydu. Hürriyet tam sayfa ve CNN Türk her saat başı bu bölücü
yazıyı tekrar tekrar verdiler. Erdoğan yazısında Güneydoğu'da kimsenin kimseye
ateş etmemesi gerektiğini belirterek şöyle devam ediyor:
'Kimse ateş etmesin, kimseye. Hiçbir gerekçeyle. Hatta kendini savunmak için
bile... Çünkü savunmaya başlayana kadar masumsun ve masum güzel bir kelime,
masum kal...'
Yani,
hain terörist çoluk çocuk öldürecek, köy basacak; vatan evladı Mehmetçik, ne
dürüst vatandaşı ne de kendisini savunacak. Pes doğrusu!..
Devam
ediyor.
'Yazgı birini kışlaya
birini dağlara götürmüş. 'Mırın' denir Kürtçe'de 'Ölüm'dür
Türkçe'de.'
Vah vah
vah!.. Neredeyse kardeş katili teröristler için ağlamamızı istiyor!.. Erdoğan
pislik terörist ile vatan borcu için gönüllü olarak askere giden ana kuzusu
askerimizin aynı kaderi paylaştığını hangi cesaretle söyleyebiliyor?
Bakın
Erdoğan, kendi aşiretindeki köleliği daha kaldıramadan, yazısında neler
yumurtluyor:
'Ve
Türkçe, güzel kelimeleriyle her şeyi iyileştirebilir. Kürtçe'yi bu cendereden
çıkarabilir. Alır bu Mezopotamyalı kardeşini, önce yaralarını iyileştirir. Onu
özgürleştirir..'
Devletine isyan et. Dağlara çık, 30 yıl önüne geleni öldürürken 'gerilla' de. Hesabı
sorulup çocuk katillerinin dağlara leşleri bir bir serilince utanmadan
'Yazgı, kader mahkumu'
deyiver. Aynı
Ermeniler gibi. Fransız üniforması giyip yüzyıllarca birlikte yaşadıkları
insanlara arkadan ateş açtılar. Hesapları tutmayıp boylarının ölçüsünü alınca
'Biz
masum insanlarız. Türkler bizi katletti vs...' demeleri
gibi...
Her
HAİN layık olduğu cezayı ER-GEÇ alır. Yılmaz Erdoğan tiyatrosunda her fırsatta
kendi çocukluğundan söz ederken, 'Hakkari'de askerler
kurşun atar, biz de onları ellerimizle yakalamaya çalışarak oyun oynardık.'
şeklinde anılar
anlatır ve açık açık TSK ile kafa bulur. Onursuzlar da bunu yılışık yılışık
alkışlar. Yılmaz Erdoğan NE 'kalleş dost' NE de 'mert düşman' olabilmeyi
becerebilmiştir.
Ciwan
HACO konseri için toplanan kalabalığa 'Kürtçülük' nutku atarken, güvercin
kanadına yazdığı mektuplarda 'Timsah gözyaşı' döküyor. Ama 'İç ülkeden iç
ülkeye' diye şiirinde kastettiği Kürdistan'dan hiç söz etmiyor bu mektubunda.
Yazdığı mektup, bizim mütareke medyası tarafından bin bir türlü duygu sömürüsü
ile servis edilmeye çalışılsa da artık mızrak çuvala sığmıyor. Tam da TSK'nın
sınır ötesi operasyon yaptığı şu sırada mı depreşti Yılmaz Erdoğan' ın
yüreğindeki 'barış' sevgisi?
Yılmaz Erdoğan'a Doğu, Güneydoğu ve
Irak'ı ondan çok daha iyi bilen bir gazeteci olarak soruyorum:
Türk
Kürt kardeşliğine ve ateşkese bu kadar önem veriyorsan, yıllarca PKK'nın yayın
organı, terör yanlısı ve aşırı Kürt milliyetçisi Özgür Gündem'de ve PKK
saflarında faaliyet gösteren kardeşin Mustafa Erdoğan'a neden bugüne kadar engel
olamadın? Yoksa sende mi aynı saflardaydın da haberimiz yoktu? Çok değil,
1997'de kardeşin meşhur değilken, PKK'nın 'kalemiz' dediği, Kuzey Irak'taki Zap
kampında 5 Türk askeri rehin tutulurken kardeşin de orada yatıp kalkardı. Büyük
gazete ve televizyonların Diyarbakır muhabirleri (isimleri şimdilik bende saklı)
ile bölücü Özgür Gündem'in Ankara temsilcisi ve muhabiri olarak
kamplara gider gelirdi. O zaman kan akmıyor muydu? O zaman kardeş değil miydik?
Kardeşin yerel kıyafetlerle, 'gazeteci' adı altında gözlerimizin önünde terörist
kamplarında fink atarken, özellikle kamp komutanı azılı terörist Rıza Altun'un
dizinin dibinden ayrılmıyordu. Rehin Mehmetçikler adına, onun da senin de ne
yaptığını ben göz tanığı olarak gördüm... Delikanlıysan çık 'bunları
bilmiyorum' de!.. Kardeşin internetteki özgeçmişine bu çalıştığı terörist
gazetesini ve o yılları koymamış, sorsana acaba neden?
Belki
hatırlarsın, sen de vardın. Kürt milliyetçisi kardeşin, şarkıcı Gülben'le tüm
medyanın önünde göstere göstere meydan okurcasına Kürtçe şarkı eşliğinde dünya
evine girmişti. Kimsenin gözünden kaçmıyor. Şimdi kalkmış sanki Türkiye bir
ülkeyle savaşıyormuş gibi laf ebeliği yapıp, teröristle tertemiz Mehmetçiği bir
görüp milleti 'Barış'a mı davet ediyorsun?
Abi
kardeş dünyanın terrorist dediği PKK'ya halkın huzurunda siz de 'terörist'
deyip, çoluk çocuk masum insanları öldürmemeleri, okul, sağlık ocağı ile yol
makinelerini yakmamaları için önce onlara mektup yazmanız gerekmez
mi?
Sevgili
okurlar keşke türlü kelime oyunlarına hiç başvurmadan, delikanlıca çıkıp ben
'Kürtçüyüm' diyebilseydi daha dürüst davranmış olurdu. Tabii böyle bir kaygısı
varsa.
Siyasal
Kürtçülerin başvurdukları en büyük yöntem budur. Ağızlarını açtıklarında bol bol
kardeşlik, eşitlik, barış ve sevgiden söz ederler. Ancak hava kararınca gündüz
birlikte çay içtikleri komşularına kurşun yağdırmaktan geri kalmazlar. Mertlik,
delikanlılık, barış, çocukların geçtiği yollara mayın döşeyerek
olmaz!
..